Küresel ısınmaya ne tedbir alınıyor?

Türkiye'nin, sera gazı emisyonunun 170.1'den 296.6 karbondioksit eş değerine yükseldiği, buna rağmen fosil yakıta dayalı karbondioksit emisyonu bakımından OECD ülkeleri, AB üyesi ülkeler ve dünya ortalamasının gerisinde olduğu belirtildi.

Küresel ısınmaya ne tedbir alınıyor?

AA muhabirinin Çevre ve Orman Bakanlığının koordinasyonunda, ilgili bakanlıklar ve kuruluşların katkısıyla hazırlanan ''İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi''nden derlediği bilgilere göre, 1990-2004 yılları arasında ''enerji sektöründen kaynaklanan sera gazı emisyonları 132.1'den 227.4 karbondioksit eş değerine ulaşırken, bu durum sektörü yüzde 76.7'lık yüzdeyle en emisyonda büyük pay sahibi haline'' getirdi. Enerji sektörünü sera gazı emisyonu sıralamasında yüzde 9.3 ve yüzde 8.9'luk paylarıyla atık bertarafı ve sanayi sektörü izledi. Türkiye'nin, 2004 yılındaki toplam sera gazı emisyonlarının en büyük kısmını yüzde 81.5'lik oranla karbondioksit ve yüzde 15.6'lık bir pay ile metan oluşturdu. Türkiye'de, 2004 yılı ölçümlerine göre, karbondioksit emisyonları büyük oranda ''fosil yakıtların kullanılmasıyla'' oluşurken ve fosil yakıtların tüm karbondioksit emisyonları içindeki oranı ise yüzde 92 olarak belirlendi. -ENERJİ SEKTÖRÜ- Enerji sektöründen kaynaklanan emisyonlar, bazı yıllarda dalgalanmalar yaşamakla birlikte 1990?2004 yılları arasında ''devamlı bir artış'' gösterdi. Bildirimde, bu dalgalanmalara neden olan unsurlar arasında ekonomik krizler, hidrolik enerjiyi etkileyen iklimsel değişiklikler ve sektörden alınan yeni vergilerle sektörde alınan tedbirlerin etkileri gösterildi. Türkiye'de, 1990-2004 yılları arasında enerji sektörünün yüzde 124 ile en yüksek emisyon artışının görüldüğü sektör olduğu belirtilen bildirimde, imalat sanayinin yüzde 82, ulaştırma sektörünün yüzde 55.9 ve diğer sektörlerin ise yüzde 27.9 ile enerji sektörünü izlediği ifade edildi. Bildirimde, ''2004'teki toplam karbondioksit artışı, 1990'a kıyasla yüzde 75.4 şeklinde gerçekleşmiştir'' denildi. 1990-2004 döneminde elektrik üretiminde taş kömürü, linyit ve doğalgazın kullanılmasına bağlı olarak karbondioksit emisyonlarında büyük artış gözlendiği kaydedilen bildirimde, ''Ancak, linyit ve kömürün yerini doğal gazın almasıyla 1998'den sonraki dönemde emisyonlar düşme eğilimi göstermiştir'' değerlendirmesine yer verildi. -ORMANCILIK- Türkiye'de ortalama 21.2 milyon hektar orman alanı bulunduğuna işaret edilen bildirimde, ormanların yüzde 99'unun devlete ait olduğu anımsatıldı. Bildirimde, ormanlar ve diğer ağaçlı biyokütle stoku tarafından tutulan karbondioksit oranının devamlı bir artış gösterdiği dile getirildi: ''Türkiye'nin arazi kullanım değişikliği ve ormancılık dışındaki toplam sera gazı emisyonlarının 1990?2004 yılları arasında 170.1'den 296.6 karbondioksit eş değerine yükselmiştir'' denilen bildirimde, şu bilgilere yer verildi: ''Bu yıllar arasında enerji sektöründen kaynaklanan sera gazı emisyonları 132.1'den 227.4 karbondioksit eş değerine ulaşmıştır. Bu durum, enerji sektörünü yüzde 76.7'lık yüzdeyle en büyük pay sahibi haline getirmiş, onu sırasıyla yüzde 9.3 ve yüzde 8.9'luk paylarıyla atık bertarafı ve sanayi sektörü izlemiştir.'' -ULAŞTIRMA SEKTÖRÜ- Bildirimde, ulaştırma sektöründen kaynaklanan toplam karbondioksit emisyonunun 1990?2004 arasında yüzde 55.8'lik bir artış gösterdiği kaydedildi. Bu değerlerin ulaştırma sektörü kaynaklı emisyonların 1990 yılında kişi başına 0.46 ton karbondioksit olan oranını 2004 yılında 0.56 ton karbondioksite çıkması anlamına geldiğine dikkat çekilen bildirimde, bu sektördeki karbondioksit emisyonlarının 2004 yılında, 1990 yılındaki değere göre düşüş yaşandığı, düşüşün sektörün daha verimli enerji tüketimine yöneldiği anlamına geldiği kaydedildi. Bu verimliliğin arkasında yatan unsurlar arasında, ''düşük karbon içeriği bulunan yakıtların kullanımı'', ''dizel ve LPG'li yolcu taşıma araçlarının kullanılmasındaki artış'' gösterildi. -METAN EMİSYONLARI- Bildirimde, katı atık üretiminden kaynaklanan metan gazı emisyon oranının 1990-2004 yılları arasında 58.5 oranında artış gösterdiği belirtildi. ''Ancak, nüfusu yoğun şehirlerdeki düzenli depolama alanlarının sayılarının artması sonucunda bu emisyon trendi daha istikrarlı bir hale gelmektedir'' denilen bildirimde, şu bilgilere yer verildi: ''Yer altı ve yer üstü madenlerindeki kömür ocaklarından (çoğunlukla linyit ve taş kömürü madenciliği) kaynaklanan sızıntı metan emisyonlarının katkısına bakacak olursak, 2001 yılına kadar görülen dalgalanmalarla birlikte genel bir artış eğilimi göstermiştir. 2001 yılından sonra devamlı düşen emisyon rakamları 2004 yılında 46.3 metan değerine ulaşmıştır.'' -NİTRÖZ OKSİT EMİSYONLARI- Sanayi süreçleri kaynaklı nitröz oksit emisyonlarının da 1990'dan bu yana arttığı ifade edilen bildirimde, ancak yakıt kullanımından doğan emisyonlarda ''küçük bir düşüş'' gözlendiği kaydedildi. Bildirimde, 1990-2004 arasında nitröz oksit emisyonlarında nitrik asit talebine bağlı olarak önemli dalgalanmalar gözlenmiştir. -POLİKİTA VE ÖNLEMLER- Bildirimde, Türkiye'nin, kişi başına 3.3 ton olan fosil yakıta dayalı karbondioksit emisyonu seviyesiyle 11.1 olan OECD ülkeleri ortalaması, 4.0 olan dünya ortalaması ve 9.0 olan AB üyesi ülkeler ortalamasının gerisinde olduğu belirtildi. Çevre mevzuatından ve politikaların oluşturulmasından sorumlu ana kurumun Çevre ve Orman Bakanlığı olduğu anımsatılan bildirimde, şunlar kaydedildi: ''Diğer bakanlıklar ise kendi politikalarını çevresel politika hedefleriyle bütünleştirmekten sorumludur. Çevre ve Orman Bakanlığının temel görevi, kanunlar hazırlamak, bu kanunların uygulanışını denetlemek ve bu alanda araştırma faaliyetleri başlatmak suretiyle ilgili yasal düzenlemeleri gerçekleştirmektir. Çevre ve Orman Bakanlığının ana hedefi, tüm politika ve uygulamalarını, özellikle de Çevre Kanunu'nu AB'nin genel çevre politikalarıyla uyumlu hale getirmektir. Bu amaç, 'kirliliğin kontrolü'nden çok 'kirliliğin önlenmesi', kirliliğin kaynakta önlenmesi, atıkların en aza indirgenmesi, en iyi teknik ve teknolojilerin kullanılması, enerjinin etkili kullanımı, denetim sistemlerinin etkin olarak uygulanması ve 'kirleten öder' ilkesinin uygulanması gibi yaklaşımlara dayalıdır. Çevreyi korumaya yönelik yatırımlar, Türkiye'nin AB'ye uyum süreci harcamaları arasında en büyük paya sahiptir.'' AA
<< Önceki Haber Küresel ısınmaya ne tedbir alınıyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER