İlaçtan etkilenmeyen bakteriler

Ağırlıklı olarak, hastanelerde tedavi gören ve antibiyotik kullanan hastalarda görülüyor. Adı tıp dilinde C. difficile.

İlaçtan etkilenmeyen bakteriler

Zor bir bakteri çünkü ilaçlara karşı alabildiğine dirençli, tıpkı içinizden kimilerinin adını duyduğu ya da maruz kaldığı, Stafilokok Aeurus bakterisi gibi. Tüm dünyada özellikle de gelişmiş ülkelerde büyük bir hızla yayılıyor. Hamile kadınlarda ve yaşlılarda son derece tehlikeli. Bilim dünyası bu dirençli bakteri ile uzun süredir uğraşıyor ancak istenen sonucu alamıyordu. Sonunda sevindirici bir gelişme oldu. New Jersey’deki Merck Araştırma Laboratuvarları’nda, kimyasallara dirençli baktirelere karşı bir antibiyotik üretildi. Tehlike, sinsice ve sessizce yaklaşıyor. Parmaklarınızla dokunduğunuz yerlerden ağzınıza, oradan da mideye, bağırsaklara... Şanssızsanız kapıveriyorsunuz, ondan sonra korkunç bir ishal, karın ağrısı ve ateş... Çok hassas bünyesi olanlar yaşamlarını bile kaybedebiliyorlar. Hadi diyelim kurtuldunuz, bu kez hastalık sık sık tekrarlanıyor ve kurtulamıyorsunuz. Bahsettiğimiz tehlikenin adı tıp dilinde Clostridium difficile. Kısaca C. difficile. Bu bir bakteri ve insana geçme mekanı ağırlıklı olarak hastaneler. Aslında her türlü kimyasala dirençli ve kısaca "MRSA" diye bilinen "Stafilokok Aeurus" çok daha tanınmış bir bakteri olmasına karşın C. difficile daha tehlikeli. Bu bakteri daha çok hastanede herhangi bir nedenden dolayı yatan ve kendisine olası bir enfeksiyonu önleyici olarak antibiyotik verilen hastalarda görülüyor. Özellikle oral antibiyotik kullananların yaklaşık yüzde 20’sinde bağırsak florasının bozulmasına bağlı olarak ishal gelişiyor. Etkenler ise daha çok C. difficile ve K. Oxytoca. ABD’DE 48 HAMİLE BAKTERİYE YAKALANDI C. difficile, hastalar, hastane personeli ve cansız nesneler aracılığıyla geçebiliyor. Yapılan araştırmalara göre, 2000 ve 2003 yılları arasında ABD’deki hastanelerde kısa süreli kalan hastalarda, hastalığın oranı 2 misli arttı. 2004 yılında ise bu artış oranı yüzde 25’e ulaştı. Atlanta’da merkezi bulunan Hastalık Kontrol Merkezi’ne göre, her yıl 225 bin yeni vaka meydana geliyor. Bu rakam, tüm hastaneleri ve doğum evlerini kapsamadığı için, yapılan tahminler bu sayının yılda 500 bin olduğu şeklinde. Hastalığın ne sıklıkla tekrarlandığı ve ne kadar uzun sürdüğü konusundaki veriler ise çok açık değil, çünkü Amerikan hastanelerinden bu tür durumları rapor etmeleri istenmiyor. Ancak elde edilen bulgulara göre, bu hastalığa yakalananların yüzde 20’sinde hastalık yeniden seyrediyor, ölüm oranı ise yüzde 1-2’lerde. Ancak işin en endişe verici boyutu, bu rahatsızlığın bir süreden beri hastanede tedavi görmeyen kişilerde de görülüyor olması. Bu yeni durum, ABD’de 48 hamile kadında görüldü. Bunlardan biri yaşamını kaybetti, diğerleri ise düşük yaptılar. Yaşlılar da bu hastalıktan en çok etkilenen grubun içinde. Bu bakteriyi taşıyan bir hayvanın etini yemek bile hastalanmaya yetiyor. Sorun yalnız ABD’de değil. Türkiye de dahil birçok ülke, bu sorunla boğuşuyor. İngiltere’de 2004 Ocak ayından beri yalnız hastaneler değil, Ulusal Sağlık Merkezi’ne bağlı tüm birimler, 65 yaş ve üstünde ortaya çıkan her türlü vakayı rapor etmek zorunuda. Kanada’da ise aynı işlem hastanın yaşına bakılmadan yapılıyor. BAĞIRSAĞA ULAŞTIĞINA ZEHİR ÜRETİYOR Diğer bakterilerden farklı olarak, C. difficile’in sporları zehirli ve enfeksiyon deposu halinde. İnsanların bağırsaklarına ulaştığında zehri üretmeye başlıyor. Antibiyotik aldıktan sonra bu bakteriyi kapan hastane hastalarının yarısı belki hastalanmıyor ama bu bakterileri bünyesinde barındırıyor ve hatta taşıyıcı olabiliyor. Bu bakteriler, dokunulan her şeyde aylarca yaşayabiliyorlar: Tuvaletler, banyoların yüzeyleri, yatak kenarları, kornişler, telefonlar, kapı kolları ve aklınıza gelen her türlü mekanda... Hastane personelinin ellerine bulaşıp, tırnak aralarına, parmaklardaki yüzüklere yerleşiyor. En iyi savunma, doktor ve hemşirelerin hastalarla temas etmeden önce ellerini sabun ve su ile sürekli olarak, ihmal etmeden yıkamaları. Ama bu da her zaman söz konusu olamıyor. Ancak bu arada bilim dünyası da boş durmadı. American Scientific Dergisi’nde yer alan bir habere göre, Amerikalı bilim insanları dirençli bakterilere karşı yeni ve son derece etkili bir antibiyotik geliştirdiler. New Jersey’deki Merck Araştırma Laboratuvarları’nda, Dr.Jun Wang başkanlığında yapılan çalışmalarda, özellikle her türlü kimyasala dirençli ve kısaca "MRSA" diye bilinen "Stafilokok Aeurus"a etkili doğal antibiyotik üretildi. Bilim adamları, "platensimycin" adı verilen yeni antibiyotiği, Streptomisis platensis bakterisi aracılığıyla geliştirdiler. Yeni antibiyotik, bakterinin yaşaması için gerekli olan lipid ile birleşme yetisini yok ediyor. İlacın şimdilik önemli bir yan etkisi bulunamadı. Tüm klinik deneylerden başarıyla geçmesi halinde antibiyotik, son 40 yıldır geliştirilen ilk antibiyotik olma özelliğine de sahip olacak. Antibiyotikler, genel olarak 1940 ve 1950’li yıllarda geliştirilmişti. ANİ KALP ÖLÜMLERİNİN SORUMLUSU BİR GEN Ani kalp ölümleri, bilim dünyasının en çaresiz olduğu konulardan biri. Zaten ani ölümlerin yarıdan fazlasının kalp rahatsızlıkları ile ilintili olduğu saptanmış durumda. Uzun araştırmalar sonucunda, ani kalp ölümlerinin sorumlusunun bir gen olduğu tespit edildi. Geni bulan, Münih Teknik Üniversitesi’nden Arne Pfeufer ve ekibi. Söz konusu gen, damar genişliğinin ayarlanması ve kalbin kontradiksiyon kuvvetinden sorumlu. Pfeufer ve çalışma arkadaşları, 8 bin 500 kişinin kalıtım mutasyonlarını inceleyerek bu sonuca ulaştılar. Bu gen varyantının kalbin kontradiksiyon süresini ne şekilde değiştireceği henüz bilinmiyor. Bundan sonraki adımın ani kalp ölümü kurbanlarının üzerinde yapılacak çalışmalar olacağı açıklandı. HÜRRİYET
<< Önceki Haber İlaçtan etkilenmeyen bakteriler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER