Almanya'da Türkler: Uyum ve entegrasyondan katılım ve yurttaşlığa


Sistemin, siyasalın ve İslamcılığın tabiatı üzerine yarım kalan, aslında bu gidişle galiba hiç tamamlanamayacak tartışmamıza sonra nasipse devam edelim. Zaten bugün yazı günüm değil. Bugün münhasıran katıldığım bir etkinlikle ilgili bir değerlendirme için yazıyorum. Geçtiğimiz Pazar günü Merkezi Münih'te bulunan ve genel başkanlığını Cihan Sendan'ın yürüttüğü Türk Alman Dostluk Derneği Türklerin elli yıllık Almanya serüvenleri içinde iki halkın diyaloglarına, dostluklarına katkıda bulunanları ödüllendirmek üzere bir gece düzenledi. Ödül törenleri pek ilgimi çeken etkinliklerden değil, yapılış biçimine göre ve ödüllendirilen kişilere yaklaşım tarzı itibariyle belli dönemlerde kimlerin kimler tarafından ne adına ödüllendirilmeye değer bulunduğu bir toplumun zihin ve duygu durumunu anlamak açısından önemli bir vesile olabiliyor. Bir de konu 50. yılına vasıl olmuş Alman-Türk ilişkileri olunca törenin bu elli yılın ilginç bir muhasebesi de olabileceğini düşündüm. Gerçekten beklediğim gibi oldu. Ödül töreninde herkesin özenle hazırlamış olduğu konuşmalar Türk-Alman ilişkilerinin gizli-açık bütün sorunlarının ortaya döküldüğü ve tabii ki genelde herkesin olumlu yaklaşımlarda bulunduğu bir sergiye ve muhasebeye dönüştü. Ödülü alanlardan birine takdim eden Münih belediye başkanının yaklaşımı Almanlar adına çok içten ve cesur bir özeleştiri mahiyetindeydi. Türklerin sürekli yardımlar alarak Alman ekonomisine yük oluşturdukları yönünde bazı Alman yazarlar tarafından yapılan eleştirileri haksız bulan başkan, Berlin eyaletindeki devlet yardımı alan Almanlarla Türklerin durumunu çapraz olarak Münih'tekilerle karşılaştırdı. Bu karşılaştırmada kendi aldıkları istihdam tedbirleri dolayısıyla Münih'te çok daha az Türk'ün bu tür yardımlara rağbet ettiği, buna mukabil Almanların aslında sanılanın aksine bu yardımlardan daha fazla yararlandığını rakamlarla anlattı. Bunun üzerine Türkleri, "çalışmak istemiyorlar" gerekçesiyle suçlamanın hem büyük bir haksızlık hem sadece yöneticilerde kolaycılık fırsatı sağladığını gösterdi. Ona göre Alman yöneticilerin kendi başarısızlıklarının sorumluluğunu Türklere atarak kurtulmaları mümkün değil. Ödül törenindeki konuşmalarda özellikle entegrasyon ve uyumla ilgili konularda çok iyi açılımlar vardı. Her iki kavramın bıkkınlık vermekle birlikte çağdaş, demokratik bir toplumun kavramları olamayacağı anlatıldı. Elli yıl önce Almanya'ya gelmiş ve Almanya'nın toplamının bir parçası haline gelmiş, Almanya'nın kuşkusuz kimyasını da değiştirmiş Türkler. Bugün onların uyum sorunları üzerinde bu kadar çok konuşmanın normal sayılamayacağı ve giderek bu sorunsalın aslında nasıl bir otoriter-totaliter istem barındırdığı daha fazla fark edilip ifade ediliyor. Toplamda Avrupa'nın tamamına ait olan bu sorun çokkültürlülük, demokrasi, katılım gibi değerler üzerine de ayrı bir duyarlılık geliştirirken giderek tuhaf ve paradoksal boyutuyla daha fazla hissediliyor. Türklerin veya başka bir unsurun uyum ve entegrasyonundan söz edilmesi demokratik çokkültürlü bir topluma yakışmıyor. Bu toplumda Türkler veya farklı unsurlar için konuşulabilecek süreçler daha ziyade "katılım" ve "demokratik yurttaşlık" gibi kavramlar. Demokratik toplumda herkes kendi devletinin sahibi ve hissedarıdır; vergisini verdiği ve temel katılım şartını yerine getirdiği andan itibaren sisteme neden katılmadığı veya katılamadığı üzerinde durulabilir ancak. Uyum sorunları ise insanları dönüştürmek ve olduklarından farklı bir hale getirmekle başlıyor işe. "Uyum ve Entegrasyona karşı katılım ve yurttaşlık" bu dostluk temelinde bir araya gelen hem Türklerin hem Almanların ittifak ettikleri bir husus oldu. Törende siyaset ödülünü eski Münih Eyalet başbakanının elinden alan Yeşiller Partisinin ünlü ismi Claudia Roth, Türk-Alman ilişkilerinin geliştirilmesine adamış olduğu son 15 yılını coşkulu üslubuyla anlattı. Bugün giderek Alman toplumunun her kademesinde Almanya'nın başarılı Türk isimleriyle temsil edilir hale geldiğine dikkat çekti. Bu haliyle Almanlığın içindeki Türklerin sökülüp çıkarılamayacak kadar Almanya'nın bir parçası haline gelmiş olduğunu anlatan Roth, Türklerin Almanya'nın içindeki bu artan etkilerini özlediği bir Almanya için büyük bir heyecan ve umut kaynağı olarak ifade etti. Bu içiçelik, Almanya'nın Almanlık kültürünü de değiştirmiş yeniden şekillendirmiştir. Bir Nazi tecrübesi yaşamış Almanya için Türklere yönelik bu tarihsel açılımın büyük bir şanstır. Yoksa Kendi başına kalmış, tekdüze, renksiz bir kültür olarak Almanlığın ne kendine ne de dünyaya hiç bir faydasının olmadığını anlattı Roth. Başka Alman katılımcılar ise Roth'un çizdiği bu tabloya, Türkiye'de son zamanlarda yaşanan siyasal ve ekonomik gelişmelerin Türk nüfusunun önemli bir kesimini geriye göç için cezbetmekte olduğundan hareketle, bu göçün Almanya için hüzün verici ve belki bir açıdan kayıp, Türkiye için bir kazanç olacağını kaydettiler. Ama her halükarda geriye dönenlerin Alman-Türk ilişkilerinin gelişiminde önemli bir işlevi yerine getirmeye devam edeceği hususunda da iyimserlikler ifade edildi. Türk, Alman ve başka milletlerden de katılımın hayli yüksek olduğu törende Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın da "Kültür ödülünü" almak üzere bulunması bekleniyordu, ancak AK Parti'nin Kızılcahamam kampı dolayısıyla Başbakanın fire istememesi üzerine Bakan adına ödülü Kültür Bakanlığı Müşaviri İbrahim Sarıtaş aldı. Sarıtaş, bakan adına son dokuz yılın Kültür politikaları ve icraatları adına Almanca ve doğaçlama olarak göz dolduran bir konuşma yaptı. Görüldüğü gibi ödül töreni basit bir ağırlamanın ötesinde, önemli bir muhasebe ve diyalog imkânı da sundu.
<< Önceki Haber Almanya'da Türkler: Uyum ve entegrasyondan katılım ve... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER