Gülen ve Büyükanıt'ı Arşivliyor

Polis Akademisi öğretim üyesi Doç. Dr. Önder Aytaç, kendisiyle alakalı son dönemde yapılan eleştirileri Tempo dergisine verdiği röportajla cevapladı.

Gülen ve Büyükanıt'ı Arşivliyor

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 2 Ekim'de Harp Akademileri'ndeki toplantıda, Polis Akademisi'ndeki beş öğretim üyesinin rapor yazarak katkıda bulunduğu TESEV'in (Türkiye Ekonomik ve Etüdler Vakfı) "Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" adlı raporunu sert cümlelerle eleştirdi. Bu eleştirinin ardından, Polis Akademisi'ndeki öğretim üyeleri ve Fethullah Gülen cemaatinin polis teşkilatındaki yapılanması gündeme geldi. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Önder Aytaç, Orgeneral Büyükanıt'ın hedef olarak gösterdiği isimlerin başında geldi. Gazeteci Fatih Altaylı, Doç. Dr. Önder Aytaç'ın babasının daha önce Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Genel Müdürlüğü görevi yaptığı ve avukatının da Fethullah Gülen'in avukatı olduğunu yazdı. Ayrıca bazı yayın organlarında Aysal Aytaç'ın daha önce "Fethullahçılıktan" yargılandığı da iddia edildi. Altaylı, 23 Eylül günkü yazısında, "Önder Ayzaç’ın durumu genetik" yorumunu yaptı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın konuşmasıyla başlayan TESEV raporu, "Polisteki Fethullahçı yapılanma", babasının durumu konusunda konuşmayan, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün TESEV raporu nedeniyle haklarında soruşturma başlattığı isimlerden biri olan Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Önder Aytaç, Tempo'nun sorularını cevapladı Tutkun Akbaş: TESEV çalışması için kurumunuzdan izin aldınız mı? Doç. Dr. Önder Aytaç: İzin almak gerekir mi? Etik anlamda almak gerekmiyor. Söylenmiş olsaydı, olabilir miydi? Evet, olabilirdi. Söylenmemiş olmasının bir sıkıntısı var mı? Bu, kesinlikle kurumun görüşü değil. Yazmış olan kişilerin görüşü. Ama yine raporu yazmış olanların son 10 yıl içindeki çalışmalarına bakacak olursak, yazdıkları alanda çalışmış olan kişiler. O yüzden de garipsenmemesi lazım. Almanağa baktığımızda, güvenlik sektörü irdeleniyor. Emniyet, MİT, askeriye, jandarma, sahil güvenlik, biraz meclis, sivil toplum kuruluşları giriyor. Yani sadece askerin ya da polisin irdelenmesi yok. TA: Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖA: Raporun ilk olmasından kaynaklanan bu tip değerlendirmelerin olması da çok anormal değil. Ama şunun üzerinde ısrarla durarak söylemekte fayda var: Polis Akademisi'ndeki bu 5 öğretim üyesinin 4'ü askeriyenin içindeki pek çok etkinliğe de hoca olarak katılmış, orada bildiriler sunmuş isimler. Ben de kendi adıma terörle ilgili toplantılara katıldım. 35 ülkenin katıldığı, Genelkurmay Başkanlığı'nın düzenlediği terörle ilgili bir toplantıda sertifikam da var. TA: Bunlar davet üzerine mi oluyor? ÖA: Tabii davet edildik. Hatta Jandarma Genel Komutanlığının düzenlediği bir konferanstan da sertifikam var. O toplantıda, "Kimleri çağıralım, kimler konuşsun?" diye birlikte arkadaşlarımızla tartıştık ve insanları seçtik. TA: Ne zaman oldu bunlar? ÖA: Geçen sene ve bu sene. Jandarma Genel Komutanlığı'nın düzenlediği toplantı 2.5 ay önceydi. Terörle Mücadele ve Mükemmeliyet Merkezi'nin toplantısı da geçen sene Eylül ya da Ekim olabilir. Tekrar sorunuza gelecek olursam. Ne hissettim? Paşama bu bilgileri verenler ya da çevresindeki danışmanları, acaba ne kadar sağlıklı bilgi verdi? Çünkü açıklamasında, "22 bölüm yazmış 9 öğretim üyesi" deniyor. Halbuki 8 bölüm yazmış olan 5 öğretim üyesi var. Kaldı ki bu çok temel bir bilgi. Telefon açıp paşamdan randevu isteyip yanına gitmiş olmayı ve "Emriniz efendim" demeyi de ben düşünüyorum. Sanki iki kurum karşı karşıya geliyormuş gibi bir değerlendirme oldu. Kesinlikle böyle bir şey yok. TA: Sizin cemaat bağlantınız gündeme getiriliyor. ÖA: Biz bu konularla ilgili, The New Anatolian isimli İngilizce olarak yayımlanan gazetede, 1.5 yıldır haftada bir yazı yazıyoruz. Aslında bütün haberlerin arka arkaya gelmesiyle ilgili bir silsile var. Polisle ilgili çıkmış olan bu silsilenin başlangıç noktası da Fatih Altaylı'nın yazmış olduğu yazılardır. Herkes ona atıfta bulunarak yazıyor. Bizim The New Anatolian'da yazmış olduğumuz yazıda, "Bu işin içinde polis yoktur" dedik ama 'asker vardır' demedik. Bu değerlendirmeden sonra, İstanbul'da, NTV'de bir programa katıldım, Polis Akademisi'ni tanıtmak için. Programdan 10 dakika önce Mete Demirhan aradı. "Hocam yazıyı okuduk" dedi. Dikkat edin, yazıdan iki ay sonraki süreç. Ankara'ya döndüğümde ise Muharrem Sarıkaya aradı beni, meseleyi bilimsel anlamda tartıştık. Daha sonra Fatih Altaylı beni aradı. Bana kendisi, "Bu bilgileri direkt şu isimden aldım, ne diyorsunuz?" dedi. Ben de "Söyleyecek bir şey yok" dedim. Şunu söylemek istiyorum: Fatih Altaylı'nın yaklaşımı gibi yaklaşılırsa, Fatih Bey’in avukatı gay'lerin davasına bakar. Fatih Bey'le ilgili daha önce gazetelerde çıkmış olan babasının istihbarat örgütleriyle irtibatlı oluşu çıkar. O zaman, "Fatih Altaylı istihbaratçı bir gay midir?" demiş olsam, sağlıklı bir değerlendirme olmaz. TA: Polisin içinde Fethullahçı yapılanma meselesi konuşuluyor. Babanız kim gerçekten? ÖA: İnsanlar arkadaşlarını, dostlarını kendisi seçer ama babasını-annesini seçme şansına sahip değildir. Bunu derken de babamı komple bir tarafa atmış olmuyorum. Nasıl Yaşar Paşa'nın hakkında, çok değişik internet sitelerinde inanılmaz tartışmalar yapılmış olduğunda, ben yanlış olduğunu ve böylesi değerlendirmelerin hiçbir anlam ifade etmediğini defalarca anlattım. TA: Babanızın durumu, Fethullahçılıktan yargılanması meselesi... ÖA: Babamla görüşülebilir, onun söyleyecekleri olabilir. Dava açmış olsam kazanırım, ama açmayı düşünmüyorum. TA: Polisteki Fethullahçı yapılanma için ne diyeceksiniz? ÖA: Beş kitap yazdım. Çok sayıda makalem var. Yazdıklarım, çizdiklerim, benim düşüncemden geçmiş olanlardır. Yazmış olduklarımda bununla ilgili bir tek şey varsa, o zaman olabilir. Emniyette Fethullahçı yapılanma var mıdır? İstatistiki verilere bakılınca, başka yerlerde de vardır diye tartışmalar yapılabiliyor. Sabetay yapılanma vardır deniliyor, Alevi yapılanma vardır deniliyor. TA: TSK'nin örgütlenmesi ve çalışma tarzıyla ilgili bir sıkıntı mı var? ÖA: Bence kesinlikle yok. Ama ne var? Organize suç örgütleriyle yapılan bir mücadele var. Kaçakçılıkla ilgili yapılmış bir mücadele var. Türkiye'nin son bir yılda İstanbul merkezli yakalamış olduğu uyuşturucu, Avrupa Birliği'nde yakalanmış olanın iki katıdır. Eğer siz günlük operasyonlar yerine komple bataklığı kurutmak istiyorsanız, Doğu'daki, varoşlardaki, eğitimdeki sorunları halletmiş olmak, organize suç örgütüne giden yolları tıkamayla ilgili çalışmalar yapmış olmak gerekir. Ama bunlarla ilgili tek çalışma yapması gereken polis değildir. TA: TSK'ye ilişkin yıpratma gibi algılanan sözleriniz, sizin demokrasi adına olması gerekenler diye yorumladığınız noktalar mı? ÖA: Ben o konuyla ilgili, 'Susurluk ve Çeteler' diye bir kitap yazdım. Orada JİTEM'le ilgili, Jandarma İstihbaratla, MİT'le de ilgili bölümler var. Bunun cevabını o arkadaşlara havale ediyorum diyebilirim. TA: Yani TSK'yi yıpratma gibi bir amacınız yok. ÖA: Zaten suç kanunlara göre. Ama şunlar da tartışıldı. Bunların da olması iyi mi? Bu tartışmaların da yapılmış olması kurumu yıpratmak adına değil, kurumumuzun güzelliğini daha da pekiştirmiş olmak adına. Polisin marşında bile var: "Hudutta ordu bekler, dâhilde biz bekleriz, biz rejimin timsali polisleriz." Atatürk, polisten bahsederken, "Cumhuriyetin polisi" diyor. Gene asker ve polisle ilgili bir değerlendirme yaparken; askeri çağırıyor, 'tavandaki şu avizeye ateş et' diyor, asker kuru sıkıyla ateş ediyor. Sonra kapıdaki koruması polis Hasan'ı çağırıyor, avizeye ateş et' diyor. Hasan bir yukarı bir aşağı bakıyor, 'Paşam, vurdum mu oturturum ben ama sizin kafanıza düşer, siz oradan kalkın ateş edeyim' diyor. Atatürk, sonra yemektekilere dönüyor, o zaman da jandarma-polis korosunun kurulması tartışması yapılıyor. "Beyler, ben verdiğim her emri harfiyen uygulayacak olan, aklını bu konuda hiç şey yapmayacak olan asker istiyorum, verdiğim emirde de bana alternatif görüş, öneri sunacak olan, ufkunu açmış olan polis istiyorum." TA: Babanızın durumundan dolayı herhangi bir şekilde Fethullah Gülen cemaatiyle ilişkide bulundunuz mu? ÖA: Faik Bulut'un 'Kim bu Fethullah Gülen?' kitabını yazmış olduğu gibi dokümanları topluyorum. Bakın bilgisayarımda kendime göre önemli gördüğüm, arşivlediğim çalışmalar var. Ona göre arşivlemeyi yapmaktayım ki ileride yazacağım makalelerde kullanabileyim. (Tek tek dosyaları sayıyor. Dosyalarından birinin adı Fethullah Gülen, birininki Yaşar Büyükanıt.) bunların içini doldurup bunlarla ilgili değerlendirme yapmış olmak, bir akademisyen olarak benim boynumun borcudur. Bunları çalışma yaparken de hani öldüğünde 'Merhumu nasıl bilirdiniz' derler ya, ben iyi bilinmiş olmak istiyorum. Devletim beni gönderdi. Babam, annem öğretmendi. Onlar beni yurtdışına mastır, doktora için gönderemezdi. Bundan iki hafta önce Slovenyada dünya polis organizasyonunda ben Türkiye'yi temsil ettim. Ben bunları yapamazdım. Bütün bunları devletim sayesinde yaptım. Devletimin bana yapmış olduğu harcamayı da geri vermiş olmak boynumun borcudur, kim ne derse desin. TA: Büyükanıt, TESEV Raporu İçin Ne Demişti? ÖA: "İçinde polis teşkilatından üyelerin de bulunduğu rapor hazırlanmıştır. Yargıya intikal etmiş münferit olayların tek merkezden yönlendiriliyor olduğu gösterilmiştir. Bu beyanları Kasım ayında AB tarafından yayımlanacak ilerleme raporu öncesinde yayımlamak da TSK'yi cevap vermeye zorlamak istedikleri de aşikârdır. Siyasi her türlü polemiğin dışında kalmak için büyük gayret göstermektedirler. TSK kimsenin hedef tahtası değildir, olamaz. TSK, AB üyeliğini tamamen destekliyor. Sözü geçen AB görevlisi neden halkın TSK'ye güveninden rahatsızlık duyuyor. Bu raporların kim veya kimlerin desteği ile yapıldığını biliyoruz. Bu raporlar daha da artarsa belgelerle açıklama yapacağız. Bu raporun açıklanmasına Türk yetkililer de katılmış, konuşma yapmışlardır." Kimdir? Doç. Dr. Önder Aytaç: İzmir doğumlu. Ankara Ünv. Hukuk Fakültesi mezunu. Mastırını, İngiltere Loughborough Ünv. Kriminoloji merkezinde yaptı. Doktorasını ise İngiltere Hull Anv. Siyasal Bilgiler Fak. Güvenlik Çalışmaları Merkezinde. Medyanın gözüyle Susurluk ve Çeteler' (1997). Apoletli Demokrasi Fıkraları' (1998). Polisin Gözüyle Polis' (2000). The Usame' (2002) ve Etkili İletişim' (2005) adlı 5 kitabı bulunuyor. Üç yıldır Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevinde. Ayrıca, Uluslararası Organize Suçlar ve Uyuşturucu ile Mücadele Akademisinde (TADOC) Uyuşturucu Kullanımı ve Talep Azaltılması Merkezi Başkanı. TEMPO DERGİSİ
<< Önceki Haber Gülen ve Büyükanıt'ı Arşivliyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER