Zalimleri dahi kazanmak!

Samanyoluhaber.com yazarı Prof. Dr. Osman Şahin 'Kin,Nefret ve Düşmanlık üzerinden tahrip' başlıklı yazı serisinin beşincisini kaleme aldı. İşte dikkat çeken o yazı:

SHABER3.COM

Kin, nefret ve düşmanlık üzerinden tahrip 5

Bir milletin, toplumun veya grubun toptan mahkûm edilmesi doğru değildir. Üstad Hazretleri, manevi bir keşifte, bir Müslüman topluluktaki (cami cemaatinden) kırk kişiden, sadece bir veya iki tanesinin ehl-i necat olduklarının görüldüğünü haber vermektedirler.

Zulmetlerin zulmetleri, karanlıkların karanlıkları takip ettiği, mana aleminde felaket ve helaket asrı olarak ifade edilen ve her türlü ışığın sönmeye yüz tuttuğu o dönemlerde, Allah (celle celaluhu), Bediüzzaman Hazretlerinin etrafında, sayıları yüzbinlerle ifade edilebilecek insanı, Anadolu içerisinden Hizmet’e lütfetmiştir. Sonrasında, Cenab-ı Hak yine çok zorlu dönemlerde, bu sefer, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin etrafında halkalanan milyonlarca insanı, Anadolu’dan, Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye’de istihdam edilebilecek bir keyfiyete ulaştırmıştır. Diğer taraftan farklı cemaatler eliyle de önemli miktarda insana ulaşmak mümkün olmuştur.

KAZANABİLMEK İÇİN AFFETMEYİ SEÇMEK 
Hz. Yakup (aleyhisselâm) gelecekte peygamberlik mesleği ve misyonu açısından çok büyük işler yapacak olan oğlu Hz. Yusuf’u (aleyhisselâm) elinden alıp kuyuya atan ve bir peygamber hanesinde dünyaya gelip büyüyen oğullarına karşı af, şefkat ve merhamet yolundan ayrılmamış ve böylece onların heder olup gitmelerinin önünü -biiznillah- alabilmiştir. Hz. Yusuf da (aleyhisselâm), kendilerine en büyük zulümleri yapan kardeşlerine karşı aynı şekilde muamelede bulunmuşlardır. Allah’ın tâlimi ile kardeşleriyle ilk buluşmasında onlara hemen kendini tanıtmamış, yaptıkları kötülüğü yüzlerine çarpmak suretiyle onları küçük düşürmemiş, her geliş gidişlerinde onlara büyük iyiliklerde bulunmuş, böylece bir aziz ve vezir olarak ve sahip olduğu faziletleri ile kendisinin onlar tarafından tanınmasına ve kabulüne imkân hazırlamış ve ancak hazır hale geldiklerinde Yusuf olduğunu söylemiştir.

Hemen akabinde bir hamle daha yapmış, onların yaptıkları kötülüklerden dolayı içerisine girebilecekleri psikolojinin yol açabileceği zararları yok etme adına “Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! Ben hakkımı helâl ettim Allah da sizi affetsin. Çünkü merhamet edenlerin en merhametlisi O’dur. (12/92)” diyerek onların gönüllerini fethetmesini bilebilmiştir.

Zaten daha baştan, Yusuf olduğunu onlara açıkladıktan sonra söylediği “Siz, cahilliğiniz döneminde Yusuf ile kardeşine yaptığınız muameleyi elbette biliyorsunuzdur değil mi? (12/89)” cümlesinde de yaptıkları kötülük için onlara mazereti, “cahilliğiniz döneminde” kaydıyla bizzat kendisi vermektedirler. Ebeveynleri ve kardeşleri ile bir araya geldiğindeki konuşmalarında da “Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra… (12/100)” diyerek hem onlara bir mazeret daha vermiş hem de işlenen günahlarda, yapılan yanlışlıklarda çok yönlerin bulunduğunun ve bir tek pencereden hadiseleri değerlendirmemek gerektiğinin dersini vermişlerdir.

Hocafendi’nin,  “ Affet ki Affedilesin” başlıklı Kırık Testi yazısında, suçlu insanlara karşı yapılan muamelelerin nasıl olması gerektiğine dair tavsiyelerinde de bu nebevi yaklaşımı görürüz: “İnsanları mahcup etmemeye azami gayret göstermeli, başkalarının en büyük hatalarına bile müsamahayla yaklaşmalı, onlardan özür beklemeden ve onların suçluluk psikolojisi içine girmelerine fırsat vermeden mümkünse maruz kaldıkları kötülüklere makul mazeretler bulmalıdırlar. Muhataplarının hatalarını yüzlerine vurarak onları utandırmamalı, suçluluk psikolojisine sürükleyerek kendilerini müdafaa etme zaafına düşürmemelidirler. Kendi hal ve davranışlarının bazı yanlış mülahazalara sebebiyet vermiş olabileceğini düşünmeli, bunu ikrar ederek muhataplarını rahatlatmalı ve ne yapıp etmeli, onları kin, nefret, adavet, gıybet, iftira gibi şeytanî tuzaklardan ve bu günahlara girerek ahiretlerini kaybetme talihsizliğinden korumalıdırlar.”

SİZİN BİR DAVANIZ VAR, BAŞKALARI GİBİ OLAMAZSINIZ 
Fetanet-i âzam sahibi Hazreti Sâdık u Masdûk her zaman “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (41/34), “Fakat onlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de kötülüğü en iyi tarzda sav!..” (23/96), “Sen af ve müsamaha yolunu tut, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme” (7/199) gibi ayetlerde kendisine tâlim edilen ve davasının tebliğ ve temsilinde çok önemli olan bu ahlâka uygun davranmışlardır. 

Medine’deki baş münafık İbn-i Selûl’ün bir sahabi olan oğlu, yaptıklarından dolayı sahabelerden birisi onu öldürebilir endişesini, Şefkat Peygamberi (SAV) ile paylaştığında ““Hayır, biz babana merhamet ederiz. Bizimle beraber kaldığı müddetçe ona ihsanda bulunuruz” sözleriyle rahatlamıştı. İbn-i Selûl’un nasıl bir münafık olduğunu bilmesine rağmen, Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselâm) kendi gömleğini, üstünün örtülmesi için vermiş ve onun cenazesini kıldırmıştı. Namazdan sonra onun hakkında istiğfar etmek de istemiş, fakat vahiyle bundan menedilmişti.  

Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz’in (SAV) bir münafığa bu kadar âlîcenap davranmasını anlamakta, başta Hz. Ömer olmak üzere zorlanan sahabeler (R.anhüm) vardı. Raşid Haylamaz Hoca  Yarınki İmtihanımız  başlıklı yazısında, bu takip edilen strateji ile o güne kadar İbn-i Selûl’un arkasından giden bin veya daha fazla kişinin de İslâm’a kazandırılmak istendiği ve bu sayede buna muvaffak olunduğu bilgisini paylaşmaktadırlar. 

Eğer insanları affetmeye hazır olmazsanız, temsil ettiğiniz hakikatleri ve değerleri onlara götüremezsiniz. Af ve sulh yolunu tercih etmezseniz, kin ve nefretlerin kabardığı, kutuplaşmaların olduğu bir toplumda sağlıklı ve verimli bir hizmet yapamazsınız. Her şeyden önce, peygamberlerin ve varislerinin yaptığı gibi, içinizdeki kin, öfke ve nefret gibi duyguların üstesinden gelemezseniz veya kontrol edip baskılayamazsanız, aşk ve şevkle ve samimi bir şekilde hizmet edecek motivasyonu bulamazsınız ve adanmışlar gibi, beklentisiz ve sırf Allah rızası için bir hizmet ortaya koyamayacağınızdan, insanların kalplerini ve gönüllerini fethedemezsiniz. 

Kabil bir peygamber evladıydı. Peygamber hanesinde büyümüştü. Kabil Habil’in kardeşiydi. Kabil hasedinden dolayı Habil’i öldürmeye niyetlenmişti. Habil ise kendisini katletmeye niyet eden bu kardeşine bir karşılık vermeme yolunu tercih etmişti. 

Hocaefendi  “Fitne ve Hâbil Tavrı” başlıklı Bamteli’nde, Habil’in bu davranışından hareketle Hizmet insanlarına bazı tavsiyelerde bulunmaktadırlar: “Meşrû yolların dışında yol aramamalı.. Makyavelistçe hareket etmemeli… Hep Peygamberler Yolu’nda yürümeli… İstikâmet içinde olmalı… Bütün cihan çok farklı, çok değişik, çok abuk-sabuk yollarda yürüse bile, bu, hakiki mü’mine tesir etmemeli… O, yol değiştirmemeli, yanlış güzergahlara sapmamalı doğru yürüdüğünden dolayı öldürseler bile, el kaldırmamalı mukabele-i bi’l-misil kâide-i zâlimânesinde bulunmamalı… Hâbil gibi hareket etmeli, Kâbil gibi davranmamalı!...

Hâbil, hasetle dopdolu kardeşine diyor ki: “Sen beni öldürmek için elini uzatsan da, ben seni öldürmek için elimi uzatacak değilim. Hiç şüphesiz ben, Âlemlerin Rabbi’nden korkarım.” (5/28) “Bana elini uzatsan, silahınla üzerime gelsen, öldürmeye teşebbüs etsen, ben sana el kaldırmam!” diyor; “Çünkü sen, öyle yapmakla esasen, kaybediyorsun, Cehennem’e yuvarlanıyorsun!”…

Asıl mevzuya dönecek olursak; onlar her şeyi yapabilirler fakat biz şimdiye kadar ne yaptıysak, o mevzuda kararlı durmalıyız. Cânice, vahşice el uzatanlara bile, mukabele-i bi’l-misil kâide-i zâlimânesinde bulunmamalıyız. Kur’an-ı Kerim, belki o ruhsatı veriyor, belli bir dönemde. “Size yapılan bir haksızlık ve kötü muameleye mukabele edecek olursanız, size yapılanın aynısıyla mukabelede bulunun. Fakat sabreder de mukabele yerine af yolunu seçerseniz, böyle davranmak, sabredenler için hiç kuşkusuz daha hayırlıdır.” (16/126) Size ikâb ederler ise, misli ile mukabelede bulunabilirsiniz ama bakın, daha a’lâsı var: Dişinizi sıkar, aktif sabır içinde bulunursanız, bu, sizin için daha hayırlıdır.” İnşaallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.

Önemli Not: Bu yazı  “Affetmede Söz Sahibi Mağdurlardır- Kin, Nefret ve Düşmanlık Üzerinden Tahrip 1”  yazısıyla beraber okunması gereken bir yazıdır. Birinci yazıdaki konulara bina edilen bir yazıdır. Serinin ilk yazısındaki hususlar dikkate alınmadan okunduğunda verilmek istenen mesajlar yanlış anlaşılabilmektedir.

<< Önceki Haber Zalimleri dahi kazanmak! Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER