Malatya’da telefonlar neden kesildi?

Malatya’da üç Hıristiyan vatandaşın boğazları kesilmek suretiyle öldürülmesi, Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinin devamı mı? Bu olayların üçü de aynı zincirin birer halkası mı?

Malatya’da telefonlar neden kesildi?

Rahip Santaoro, Hrant Dink gibi cinayetlere bir yenisi de geçtiğimiz hafta eklendi. Elleri ve ayakları bağlanan Protestan Kilisesi’nin Malatya’daki yayınevi çalışanları, biri Alman ikisi Türk, üç Hıristiyan boğazları kesilerek vahşice öldürüldü. Bu cinayetin perde arkası araştırılıyor ancak henüz bir örgüt bağlantısına ulaşılmış değil. Şüpheli bir takım olaylar, bu cinayetin sır perdesini aralamak yerine daha da karmaşık hale getiriyor. Cinayetlerin olduğu gün Malatya Emniyet Müdürlüğü’nün bölgesindeki telefon hatları, gece yarısı herhangi bir gerekçe gösterilmeden kesildi. Saat 24’te kesilen telefon hatları bir saat sonra yeniden devreye girdi. Bu zaman diliminde dışarıyla irtibat da kesildi. Üstelik o saatlerde zanlıları sorgulamaya gelenlerin arasında Vali ve Emniyet Müdürü’nün yanı sıra Malatya İl Jandarma Alay Komutanı, Jandarma istihbaratı sorumlusu ve MİT’ten de yetkililer bulunuyordu. Malatya Emniyet Müdürlüğü böyle önemli bir olayın soruşturulması esnasında telefonlarının kesilme nedeninin açıklanması için konuyu Ankara’ya bir yazıyla bildirdi. Peki, bu soru işaretleri arasında yaşanan vahşi cinayetler nasıl gerçekleştirildi Malatya’da? Geçmişte bir takım olaylarla sık sık gündeme geliyordu Malatya. Ancak durum bu defa biraz farklıydı. Hem cinayetlerin işleniş tarzı hem de işin içinde misyonerlik iddiası vardı. Görünürdeki bu iddiaların yanında çeşitli izler de ortaya çıkmaya başladı. Katliam geçtiğimiz hafta çarşamba günü saat 13’ten sonra ortaya çıktı. Bir ihbarı değerlendiren polisin, Hıristiyanlıkla ilgili kitaplar dağıtan Zirve Yayınevi’ni bastığında karşılaştığı manzara korkunçtu: Elleri ve ayakları bağlı, ağızları bantlı, yüzü havluyla kapatılıp boğazları kesilmiş üç kişi vardı. Eski adı Kay-Ra olan ancak misyonerlik yaptığının ifşa edilip hedef tahtasına oturtulmasından dolayı ismini Zirve olarak değiştiren yayınevine, katliamı yapan beş kişiden ikisi olaydan hemen önce gitmiş ve içerdekilerle sohbet etmeye başlamıştı. Bu iki kişinin yayınevine daha önceden gidip geldiğini Türkiye Kurtuluş Kiliseleri Başpastörü İhsan Özbek de doğruluyor. Cinayetten önce de kurbanlardan Uğur Yüksel ile sohbete koyulmuşlar bu iki kişi... Katolik cemaatinin kiliseleri belirli olduğundan kapıları herkese açık. Protestanlarda ise durum biraz farklı. Varlıklarını gizli bir şekilde apartmanlardaki kilise evlerle sürdürüyorlar. Bu evlere ve yayınevine ancak davetle girilebiliyor. İki kişi içerde Uğur Yüksel’le konuşurken, diğer üç kişi de ellerinde kuru sıkı silahla ve bıçaklarla yayınevine gelir. Necati Aydın (Erzurum doğumlu), Uğur Yüksel (Elazığ doğumlu) ve Alman Tilmann Ekkehart Geske rehin alınır. Elleri ve ayaklarını bağladıkları bu üç kişiyi, konuşturmak amacıyla işkence yaparlar. Bıçakları önce kasıklara, sonra vücudun diğer bölgelerine saplarlar. Ardından da boğazlarını keserler. Bu sırada dışarıdan biri yayınevini arar. Telefonu açan kişi, karşısındaki kişiye (Hıristiyan bir karı koca olduğu iddia ediliyor) yayınevine gelmemesini ister. “Cinayeti bu çift mi, yoksa bir başkası mı polise ihbar etti?” sorusunun cevabı bilinmiyor şimdilik. Bilinen ise polisin olay yerine erken ulaşıp saldırganları kaçamadan yakalaması ve cinayet işlemi başlamadan önce polisin aranmış olması. Eğer böyle ise polisi arayan kişiler, sanıkların kaçmalarına fırsat vermeden yakalanmasını mı hedefledi sorusu akla geliyor bu kez. Şimdi polis, saldırganları tanıyan bir şahıs olabileceğini düşünerek bu kişiyi de araştırıyor. Polis, Niyaz-i Mısri Caddesi üzerindeki Ağbaba İşhanı’nın üçüncü katındaki yayınevine ulaştığında 5 saldırgan da içerdeydi. Polisin geldiğini duyan zanlılardan ve olayın azmettiricisi olduğu tahmin edilen Emre Günaydın yakalanacağını anlayınca üçüncü kattaki pencereden atlıyor. Beyninde ödem oluşan Günaydın, İnönü Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesinde tedavi altında. Ailesi, bütün suçun oğullarının üzerine atılmasından endişe duyuyor. Baba Mustafa Günaydın, oğlunun böyle bir şey yapmayacağına söylemekle yetiniyor. Malatya merkez nüfusuna kayıtlı 19 yaşındaki Günaydın, üniversiteye hazırlanıyordu. Bir tekvando kursunda eğitmenlik yapan Günaydın’ın bu branşta bir de Türkiye şampiyonluğu var. Diğer zanlılardan Doğanşehir doğumlu Salih Gürler, polise direnmeyip teslim olanlardan. Olaya karışmadığı iddiasında: “Ben engellemeye çalıştım.” diyor. Kahramanmaraş Elbistan nüfusuna kayıtlı Hamit Çeker (19), Adıyamanlı Abuzer Yıldırım (20) ve yine Malatya Darende doğumlu Cuma Özdemir (20) olayın hemen ardından gözaltına alınan diğer zanlılar. Zanlılar verdikleri ilk ifadelerinde olayı Emre Günaydın’dan aldıkları talimatla yaptıklarını belirtiyorlar. EMRE GÜNAYDIN HIRİSTİYAN MI OLMUŞTU? Rahip Santoro, gazeteci Hrant Dink suikastlarında olduğu gibi Malatya’daki cinayetlerde de failler çok genç. İlk iki cinayette azmettiriciler ve onların arkasındaki isimler tam olarak açıklığa kavuşmadı. Hatta Santoro cinayetinde sadece 16 yaşında bir çocuktan başkası ele bile geçirilemedi. Malatya’daki olayda zanlılar ifadelerinde olayı kabul ediyor; ancak herhangi bir örgütsel yapıya işaret etmiyorlar. Saldırganların kurbanlarına, “Burası Malatya. İncil dağıtmaya utanmıyor musunuz?” gibi soruları yönelttiği iddia ediliyor. Bir diğer sorunun ise şöyle olduğu konuşuluyor: “Bize söz verdiğiniz parayı niye vermiyorsunuz?” Bu durumda, katil zanlılarına Hıristiyan olma karşılığında para sözünün verildiği; ancak bekledikleri bu parayı alamadıkları için söz konusu vahşi cinayeti işledikleri ihtimali çıkıyor ortaya. Bazı görgü tanıkları, “Olayı gerçekleştiren gençlerin düşünceleri son dönemlerde ciddi bir biçimde değişmişti.” bilgisini veriyor. Olayın azmettiricisi olduğu iddia edilen ve arkadaşları tarafından “misyoner” lakabı takılan Emre Günaydın’ı mahalleden tanıyan 20 yaşındaki E.İ., onu şöyle anlatıyor: “Gezdiği arkadaşlarını tanıyorum. Esrar kullanıyorlar. Ben de kullanıyorum. Ayık kafayla yapamaz bu işi. Esrarla yapar bunu ancak.” Emre’nin bu arkadaşının iddiasına göre, bu olayın misyonerlikle ilgisi yok. Hadisenin arkasında başka sorunlar var. E.İ. Yaşadıkları Koyunoğlu Mahallesi’nde kendine ‘adam indirmek’ için beş bin YTL teklif edildiğini anlatıyor ciddi bir şekilde. Yapmadığını övünerek anlatıyor; ancak Emre Günaydın’ın bu cinayetleri sadece uyuşturucu kullandıktan sonra yapabileceğini öne sürüyor. Emre Günaydın’ın olayı gerçekleştirmek için arkadaşlarıyla son bir kez bir kahvehanede prova yaptığı ve kâğıt üzerinde taktik geliştirdiği de iddialar arasında. Bu sırada cinayetleri işlemekten vazgeçelim diyen Cuma Özdemir’e diğer arkadaşlarının, “Geri dönmek yok. Bu iş yapılacak.” şeklinde telkinde bulunduğu da… Görgü tanıkları zanlıların cesaretlerini artırmak için olay yerine intikal etmeden bir saat önce exctasy aldığını savunuyorlar. Exctasy’i Günaydın’ın 40 yaşlarındaki bir şahıstan aldığı söyleniyor. Zanlıların, daha önce kuru sıkı tabanca ile atış talimi yaptığı; ancak polis tarafından gözaltına alındıkları bilgisini emniyet mensupları tam olarak doğrulamıyor. Yalnız zanlıların yayınevini basarken yanlarından üç kuru sıkı tabanca ve 5 orta boyda ekmek bıçağı olduğu tespit edilmiş durumda. Gruptan Emre Günaydın ile Salih Gürler Doğanşehirli. İkili arasındaki dostluk ve arkadaşlık üst düzeyde. Öyle ki kendi aralarında Doğanşehir’in kırsal kesiminde konuşulan ve ‘Omarca’ denilen bir şiveyle muhabbet ediyorlar. Kimilerine göre, bu şiveyi diğer arkadaşlarına da öğrettiler. Grup, plan yaparken kendi aralarında bu şiveyi kullandı. MALATYA’DA MİSYONERELİK FAALİYETLERİ VAR MI? Günaydın’ın yaşadığı İhlas Apartmanı’nın alt katındaki berber Nihat Çelebi, Emre Günaydın’ın mahallede çok fazla arkadaşı olmadığını, kendisine de zaman zaman selam verip geçtiğini anlatıyor: “Kendi halinde, sakin bir gençti. Burada saldırgan hareketine rastlamadık. Herkes şaşırdı böyle bir olaya karışmasına.” Mahalleden arkadaşı E.İ. ise Emre Günaydın’ın bu işlere yatkın olduğu görüşünde. Uyuşturucu aldıktan sonra bu daha da kolaylaşıyor ona göre. İsminin açıklanmasını istemeyen bir başkası ise Emre Günaydın’ın büyüklerine ve aile fertlerine karşı saygılı olduğunu; ancak son dönemlerde ciddi biçimde milliyetçilik duygularının arttığını söylüyor. Ona göre Emre birden değişti. Bu değişimi, “Emre para karşılığında Hıristiyan oldu; ama beklediği parayı alamadı.” şeklinde yorumlayanların konuyla ilgili görüşleri şöyle: “Emre beklediği parayı alamayınca durumu Kernek bölgesinde tanıştığı ve ‘ağabey” dediği birisine anlattı. O da Emre ile ilgilenmeye başladı. Bu tanışmadan sonra Emre’nin profili değişti. Vatan elden gidiyor, misyonerlik yapıyorlar, Malatya’yı misyonerlerin başkenti seçtiler gibi düşünceleri çevresinde söylemeye başladı.” Cinayetlere ışık tutabilecek bir başka iddia ise bir Protestan papazdan geliyor: “Lise öğrencilerine para dağıtan Necati Aydın ile Alman vatandaşı Tilmann Geske’yi İstanbul’daki Protestan papazlar, ‘Para vermeyin’ diye uyarmış. Tabii bu İstanbul ile Malatya’daki papazlar arasında ihtilaf konusu olmuş. Katliamı yapan gençler de bu yayınevine zaman zaman gidiyorlarmış. Dolayısıyla bunların da arasında parasal bir sorun yaşanmış olabilir.”^ Soruşturma ilerledikçe gözaltına alınanların sayısı da 10’a yükseldi. İlk gözaltına alınan beş zanlıdan dördü dershaneye gidiyor, bir tanesi ise İnönü Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu’nda eğitim görüyordu. Emre Günaydın ailesiyle kalırken dört öğrenci bir özel yurtta ikamet ediyordu. Şahısların tanışması bir yıl öncesine dayanıyor. Maktullerin boğazlarını kimin kestiğine dair net bir bilgi yok; ancak bu kişinin Emre Günaydın olacağına işaret ediliyor. Zanlılar yakalandıklarında üzerlerinden kendi el yazılarıyla yazdıkları mektuplar çıktı: “Beşimiz kardeşiz ölüme gidiyoruz, dönmeyebiliriz. Hakkınızı helal edin.” Şehirde konuşulan bir diğer konu da kendilerini vatansever ve ulusalcı olarak tanıtan şahısların son iki yılda Malatya’da görülmeye başlanması. Ancak şehirde herhangi bir dernek veya sivil toplum kuruluşu çatısı altında bu kişiler bulunmuyorlar. Şahısların çoğunun resmi görevli olduğu ve aralarından emekli kişilerin olduğu iddia ediliyor. Bu şahıslar hakkında Malatyalılar pek bir şey bilmiyor. İstihbarat birimleri de böyle bir grubun varlığını kabul ediyor ancak herhangi bir resmi açıklamaları veya eylemlerinin olmadığına dikkat çekiyor. Cinayetin meydana geldiği Ağbaba İş Hanı eski CHP il başkanı Veli Ağbaba tarafından inşa ediliyor. Veli Ağbaba, hanın bir kısmını yıllar önce ellerinden çıkardıklarını, Zirve Yayınevi’nin bulunduğu dairenin emekli bir öğretmene ait olduğunu söylüyor. Ağbaba, yayınevinde çalışanları pek tanımadıklarını; ama Alman şahsı yabancı olduğu için bildiklerini söylüyor: “Kendileriyle komşuyuz. Bize İncil falan vermediler. Ancak burada İncil dağıtıldığını herkes biliyordu. Gizli değildi. Aleni yapılıyordu. Onlara saygı duyuyorduk, çünkü bu bir Malatyalılık geleneğidir. Ben Aleviyim, adamlar da Hıristiyan’dı. Karşılıklı olarak herkes kendi dinini anlatması lazım.” Olaydan sonra konuşan Türkiye Protestan Kiliseler Birliği Başkanı Bedri Beker’e göre, misyonerlik sadece ve sadece inancı tanıtmak demek. Türkiye Kurtuluş Kiliseleri Başpastörü İhsan Özbek, Türkiye’deki Hıristiyanların tek tek değil azınlık olarak koruma talebi olduğunu söylüyor. Özbek, bir gazetecinin “Alman Tilman’ın oturma izni yok. Malatya’da hangi sıfatla bulunuyordu?” sorusuna ise cevap vermedi. Öldürülen Uğur Yüksel’in Hıristiyan olduğunu söyleyen Özbek, buna rağmen ailesi tarafından cenazesinin İslamî usullere göre kaldırılmasını ise, “Onların da ailesi var. Onların da çocuğu.” diye yorumladı. Zirve yayın evinin kapısına mühür vuruldu. Daire şimdi polis korumasında. Yayınevindeki bütün dokümanlar incelemeye alındı. Polis, Necati Aydın’a ait olduğu söylenen bir dizüstü bilgisayar üzerinde titizlikle duruyor. İlk elde edilen bilgiler, yayınevinin faaliyet alanları ve bir takım çalışma planlarının sözü edilen bilgisayarda ortaya çıktığı yönünde. Buradaki bilgilerin tam anlamıyla deşifre edilmesinin cinayetin aydınlanması adına önemli olacağı üzerinde duruluyor. Malatya’da misyonerlik adı altında ya da o şekilde değerlendirilen faaliyetler 2003 yılında Kay-Ra isimli şirketin açılmasıyla gündeme geliyor. Martin de Dolange ve Ian Herinna isimli iki şahıs, bu şirkette faaliyet yürütüyordu. Yayıncılık dışında reklâm, tanıtım ve turizm acentesi olarak çalışacağı belirtilen firma, sadece yayıncılık yapıyor. Tepkiler üzerine Malatya’dan ayrılan Dolange ve arkadaşının nereye gittiği bilinmiyor. İki şahıs da Türkiye’de ikamet alabilmek için işadamı sıfatını kullanıyordu. Alman vatandaşı Martin de Dolange ilginç özelliklere sahip biri. 6 yıl boyunca Güney Afrika’da kriminal polis şefi olarak görev yapıyor. Buradaki görevini bıraktıktan sonra Türkiye’ye geliyor ve Malatya’da çalışmaya başlıyor. “Kay-Ra” Malatya’da İncil dağıtılıyor söylemleri ayyuka çıkınca ismini Zirve olarak değiştiriyor. Şirkete kargoyla İncil geldiğinin duyulması üzerine şirketi basan bir grubun ele geçirdiği İncilleri polis sahiplerine geri iade ediyor. Bunun üzerine bir grup şirketin önünde protesto gösterisinde bulunuyor. Şirketin Malatya’yı terk etmesini isteyen grup, tehditlerini elektronik postayla veya şifahen devam ettiriyor. Buna rağmen şirket mensupları, polisten herhangi bir koruma talep etmiyor. AYDIN’I DAHA ÖNCE SORGULAYANLAR KİMDİ? Malatya’da konuşulanlara göre cinayet geliyorum demiş. İddiaya göre bu baskın geçtiğimiz yıl gerçekleştirilecekti. Hatta bunun için liderlik yapacak bir gence talimat bile verilmişti. Kendisini resmi görevli olarak tanıtan bir kişi, 23 yaşlarındaki bir gençten (güvenlik gerekçesiyle ismini açıklamıyor) Zirve Yayınevi’ni basmasını istiyor. Karşılığında kendisine büyük miktarda para verileceğini vaat ediyor. Durumu anlattığı bir akrabası tarafından uyarılınca, kendisine teklifte bulunan kişiye böyle bir olayda yer almayacağını söylüyor. Aynı günün akşamında gencin evi basılıyor ve sorguya alınıyor. Resmiyete yansımayan bu olayda genç yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Beni götürenler Jandarma istihbaratından olduklarını söylediler. Yapacaksın yoksa sonun iyi olmaz diye tehdit ettiler. Beni bir evde sorguladılar. Sonra serbest bıraktılar. Ertesi gün Malatya’dan kaçtım. Aylarca başka yerlerde yaşadım. Malatya’ya bir ay önce geri döndüm. Bana basacaksın dedikleri yerde cinayet işlendiğini televizyondan görünce şok oldum.” İsmini gizli tutan genç, kendisini görevlendirmek isteyen kişilerin bu işi vatan için yapacaksın telkinlerinde bulunduklarını da ileri sürüyor. Malatya’da Hıristiyanların, 2004 ve 2005 yıllarında şehirdeki kapalı kiliselerin açılması için girişmelerde bulunmaya başladıkları biliniyor. İddiaya göre, Necati Aydın ve arkadaşı Hüseyin Yelki’nin organize ettiği bir grup bu yönde bir kampanya başlatıyor. Henüz kendisinden haber alınamayan Yekli, kısa bir süre önce resmen Hıristiyan olmuş. İkilinin, Malatya’nın dışındaki tarihî Vank Kilisesi’nin açılması için kiliseye gittiği ve burasının bir gün ibadete açılacağını söyledikleri biliniyor. Martin de Dolange’den sonra Malatya’daki Hıristiyanları organize etmede en etkili kişi olan 1974 doğumlu Necati Aydın’ın ailesi yıllar önce Erzurum’dan İzmir’e göç edip buraya yerleşmiş. Necati Aydın buradaki Meryem Ana Kilisesi’nde törenle Hıristiyanlığa geçiyor. Necati Aydın’ın yıllar önce başından geçen bir olay onun aslında yıllardır takip edildiğini de gösteriyor. Aydın, İzmir Kemalpaşa’da bulunduğu sırada Jandarma tarafından takibe alınıyor. 2000 yılında gözaltına alınıp sorgulanıyor. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor. Bu sorguda Aydın’a, “Neden Alevi ve Kürt köylerini dolaşıp buralarda faaliyetlerde bulunuyorsunuz?” nevinden sorular soruluyor. İlginçtir Aydın, daha sonra Yalova Akköy’de Hıristiyan çocukları için oluşturulan kampı açıp yönettiği için yine takibe alınıyor ve burada da sorgulanıyor. Bunlara rağmen Kürtçe de bilen Aydın, Kürt ve Alevi köylerini dolaşmaya devam ediyor. İstihbarat birimlerinden alınan bilgilere göre, Necati Aydın ve arkadaşları bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde faaliyet yürütüyordu. Van’daki Akdamar Kilisesi’nin restorasyonuyla da yakından ilgilenen Aydın’ın, zaman zaman Kuzey Irak’a geçtiği de ileri sürülüyor. Grubun, Kürtçe İncilleri Kuzey Irak’a geçirdikleri de iddialar arasında. Bölgedeki misyonerlik faaliyetlerini takip eden bir istihbarat yetkilisi, Türkiye’de misyonerlik adı altında faaliyet yürüten şahısların Kuzey Irak ile bağlantılı olduklarını doğruluyor. Yetkiliye göre, sözü edilen kişiler, insanların din değiştirmelerini sağlamaktan çok demografik çalışma yapıyorlar. Aynı yetkili, özellikle gizli Ermeniler, geçmişteki Ermeni köyleri, Kürtler ve Aleviler üzerinde çalışmaların yoğunlaştırıldığını ileri sürüyor. Aksiyon
<< Önceki Haber Malatya’da telefonlar neden kesildi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER