Ergenekon neden başaramadı?


Uzun yıllardan beri siyaseti ve toplumu şekillendiren bir örgütlenme ve bu örgüte ruh veren siyasal felsefe niçin son on yıl içinde zayıfladı ve katıldığı bütün mücadeleleri kaybetti sorusunu yanıtlamanın zamanıdır. Ergenekon son on yılda siyasete ve siyasal gelişmelere yeniden damgasını vurabilmek için olağanüstü çaba harcadı. Zaman zaman son vuruşu yapabilecek noktaya yaklaştı, yaklaştığını hissetti ve hissettirdi. Ne var ki, son vuruşunu bir türlü yapamadı ve son vuruşun eksik kaldığı bir operasyonel sürecin başarılı olamayacağını hep birlikte gördük. Ama neden böyle oldu? Ders 1 Kendi propagandana asla inanmayacaksın Kaybetti; çünkü “düşman”ını küçük, zayıf ve önemsiz gördü. Psikolojik savaşta bu propagandanın önemi açıktır; elbette tarafsız yığınların, hatta bizzat “düşman kuvvetler”in içinde de zayıflık ve azlık propagandası yürütülmelidir; karşı tarafı caydırmak ve zayıflatmak için bu gerekli bir maniveladır. Fakat bir şartla; propagandaya maruz kalanların dışında, bizzat propagandanın yapıcıları ile uygulayıcılarının kendi propagandalarına inanmamaları ve kanmamaları koşuluyla. Ergenekon, “düşman”ını toplumda güçsüz, onu toplumun çok geniş kesimlerinden tecrit edilmiş göstermek için ustaca propaganda yaptı. Eğer burada kritik bir hata işleyip de kendi propagandasına kendisi kanmasaydı, başarılı olabilirdi. Ölümcül bir hata; “düşman”ını olduğundan daha zayıf ve aşağı görmektir. Oysa karşılarındaki “yeni düşman” eskilerden çok farklıydı; bu analizi yapabilecek entellektüel donanımdan yoksunluk, Ergenekon’u eski yöntemlerle mücadelenin yeterli olacağı sonucuna vardırdı. Eski planlardan copy-paste yöntemiyle çoğaltılan yeni mücadele araçlarına bel bağlandı. Ama haksızlık etmemek lâzım gelir: eskiden hiç olmayan doğrudan bir kitle tabanı yaratma ve bunu ideolojiyle sarmalama harekâtı hayli başarılı sonuç verdi. Geniş kitleler kendilerinden beklenen bütün performansı sağladılar. Kimse onları suçlamasın. Daha ne yapsalardı? Ders 2 Gücünü nesnel olarak ölç ama asla abartma Kaybetti; çünkü gücünü aşırı abarttı. Psikolojik savaşta elbette bunun da propagandif önemi vardır. Hem taraftarlarını zinde tutmak, hem de moral bakımdan takviye etmek bakımından elbette güç önemli bir propaganda unsurudur. Kalabalık olma imajı, yeni yeni katılımları sağlar. Fakat diğer yandan, kendi gücünü nesnel olarak ölçmek ve gücünü asla abartmamak kuralını da propagandaya kurban etmemek gerekir. Ergenekon, bu hatayı da yaptı; gücünü abarttı, sonra taraftarları bu propagandaya kanarak bu yanılgıyı daha da artırdılar. Böyle bir propaganda, Ergenekon’a taze güçler kazandırıyor; fakat diğer yandan güçlülük propagandası altında ezilen grup üyeleri, kendilerinden çok, grubun bu çok güçlü diğer unsurlarına güvendiklerinden gevşek davranabiliyorlardı. Ölümcül hata, sadece taraftar kazanmak, fakat eylem düzeyinde bunun etkisinin görülememesidir. Elbette Ergenekon güçlüydü; her kesimle, meslekle güçlü bağları vardı, önemli pozisyonları elinde tutuyordu. Ancak geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında yine de eskisi kadar güçlü ve etkili değildi. Bir zamanlar tamamen hâkim olduğu birimler ve süreçler, aradan geçen zaman içinde temel bağlantılarından sıyrılmıştı. Bu bağlantıların zayıflığının ya da irtibat sorunlarının küçümsenmesi ölümcül sonuçlar yaratabilirdi, nitekim yarattı da. Kritik adımlarda, kritik eylemlerde eskisi gibi karartma ve dezenformasyon süreçlerinde bu kez sıkıntılar yaşandı; muhtemelen kadroların yetersizliği ve beceriksizliği de buna katkıda bulundu. Fakat kadrolar da o kadar güçlü bir koruma ve kollamaya inandırılmışlardı ki, özel bir özen göstererek iş yapmak konusunda epey cimri davrandılar. Savruk, özensiz işler, nasıl olsa arkamızı toplayacak olanlar var mantığıyla bütünleşti. Yetersizliğin farkına varılması çok gecikti ve ölümcül bir başka hata da bu oldu. Bir başka ölümcül hata; üzerlerine gelindiğinde koruyucu kalkanların önceden hazırlanmamış olması ya da böyle bir ihtimale hiç ihtimal verilmemiş olmasıdır. Daha önceki tecrübelerde hiçbir zaman hiçbir önemli unsur Ergenekon’un üzerine varamamıştı. Bu kendine güveni artıran, ama aynı zamanda zafiyet yaratan bir tecrübeydi. Dahası da var: her ne kadar tedbirin elden bırakılmaması gerekiyorsa da, bırakıldı; güçlülük ve burnundan kıl aldırmama tutumu tedbirliliği alt etti; bunun da ölümcül sonucu, deposu delik araba gibi her gidilen ve gelinen yolun ve yerin belli olmasıdır. İzlerin silinmesi için harcanan ve bir türlü başarılamayan çaba ve gayretler, işin başında iz bırakılmaması için harcanmış olsaydı… Ders 3 Son vuruşun gecikmesi ve ertelenmesi felakettir ERGENEKON’UN ölümcül bir başka hatası, ki kanımca bu telâfisi mümkün olmayan ölümcül hatadır, son vuruşu yani darbeyi yapamamasıdır. Bütün etkinliklerin bu son vuruşa göre dizayn edildiği hatırlanacak olursa, zaman kaybının getirdiği sonucun hüsrana yol açacak en önemli ve temel yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Ergenekon, bir yandan tabanına çok güçlü olduğu, her an “düşman”ı ortadan kaldırabileceği yönünde sinyaller verirken, bu sürecin yakın zamanda tamamlanarak, iktidarın değişeceğini ileri sürerken, taraftarlarının bu yeni döneme göre pozisyon almalarını sağlarken, bu yeni gelecekte yer almak isteyebilecek unsurları yeni taraftarları olarak içine alırken, sürecin kendisini uzatması ve nihayet öldürücü vuruşu bir türlü gerçekleştirememesi, onun sonunu hazırlayan en önemli faktör oldu. Ders 4 Zaman bazen de aleyhinize çalışır EĞER son vuruşu yapabilecek olanlar, zamanında harekete geçebilseler ve gözlerini karartabilselerdi, darbenin inşa sürecinde bayrak devamlı elden ele geçerek zaman yitirilmemesiydi ve nihayet iktidar sorunu kısa zamanda çözülebilseydi, böyle olmazdı. Fakat böyle olmasının başkaca nedenleri de var: grup üyelerinin ortalama kalitesi, böyle büyük bir operasyonu uzun zaman idame ettirebilecek yeterlilikte değildi. Hiç olmadı. Ve Ergenekon kendi kadrosunu propaganda bahsinde o denli abarttı ve kendisi de buna o kadar inandı ki, bu kadronun operasyonun tamamını gerçekleştirebilecek ve son vuruşu yapabilecek bir takım olmadığına hiç ihtimal vermedi. Bu ölümcül bir başka yanılgı oldu. Kadronun genişliği, bütün alanlara yayılmışlığı, devletle olan münasebetin yakınlığı, sürekliliği, bu basit gerçeğin görülmesini etkilemiş olabilir. Gerçekte ise, her alanda kadrolar, muhtemelen geçmişteki kadrolarla karşılaştırıldığında hayli yetersizdi. Kendilerine aşırı güvenleri, kendilerinden çok, birlikte oldukları unsurlara dayanıyordu. Her aşamada ve her kademede profesyonel olmaktan çok amatördüler. Bu da gerçek profesyonellerin işini güçleştiren önemli bir etkendi. Aralarındaki irtibat zayıftı; siyasal geçmişleri ve tecrübeleri birbirinden tamamen farklı ve benzersiz olan pek çok farklı eğilim, tutum, davranış, sadece “ortak düşman”a karşı bir araya gelme çabasındaydı. Bu grup içi dayanışmanın ve iletişimin ve irtibatın daha en baştan riskli olduğu anlamına gelir. Zaman uzadıkça bu risk artabilirdi, nitekim arttı da. Grup içindeki gruplar gezegenler gibi birbirlerini çekmek yerine itmeye başladılar. Oysa darbe zamanında yapılabilse, bütün bu olumsuz neticeler görülmeyecekti. Darbenin hazırlığı içinde yığınla kifayetsiz muhteris yaşamın ve meslek dağılımının her alanında kendi beceriksizliklerini aynada görme talihsizliğini yaşadılar. Elbette ileride yazılacak anılarda bundan hiç söz edilmeyecek; buna karşılık herkes bir diğerini suçlayacak ve başarısızlığın faturasını bir başkasına iletme gayretinde bulunacaktır. Yaşı uygun olanların bu anıları okurken epey eğleneceklerini daha şimdiden görür gibiyim.Bir aşamada olağan koşullar altında su üstüne çıkmaması gereken bütün önemli grup üyeleri birbiri ardına görünür kılındı; kılınmak zorunda kalındı. Ergenekon’un bütün önde gelen simaları, “düşman”ın eline geçtikçe, bir üst kademe ister istemez su yüzüne çıkmak zorunda kaldı; sonra kısa sürede bu süreç ilerledi ve bütün kademeler ardı ardına sütre gerisinden çıkmak, dahası deşifre olmak zorunda kaldılar ki, bu da kadroların birbirleriyle ilişkilerini göstermesi bakımından bir başka ölümcül hataydı. Her deşifre süreci, bir diğerini tetiklerken, Ergenekon muhtemelen elinde olmayan pek çok nedenle bütün unsurlarını kısa sürede su üstüne çıkarmak ihtiyacını duydu; bu unsurlar arasında peyda edilen ilişkiler demeti de bu şekilde gözle görünür hale geldi. Duyulanlar da buna eklenince, grubun önemli pozisyonları açığa düştü. Pozisyon bağlantıları sekteye uğradıkça, merkezî komuta kademesinin emir-komuta zincirinde de boşluklar ortaya çıktı; zaten merkezî sistemin yeterince geliştirilememiş olduğu da görüldü. Ama dahası merkezin otorite sağlayamadığı ya da merkezî denetimin sağlanamadığı süreçte, unsurların kendi başlarına inisiyatif kullanarak karar alma ve etkinlikte bulunma yeteneklerinin olmadığı acı bir şekilde görüldü. Bu, grubun çözülmesinde önemli bir etken oldu. Ders 5 Kararsızlık felaket getirir Ergenekon, işin başında kesin karar verememişti: bir yandan devletin içinde de olmak istiyor, böylece kendi iç yapılanmasındaki emir-komuta zincirini resmî yollardan yürütmek istiyor, çünkü bu çok daha güvenliydi ve güce güç katıyordu, fakat diğer yandan da zaman zaman bu mekanizmayı by-pass ediyor ve dahası resmî yapılanması içinde legal olmayan ilişkiler zincirini işletebileceğini düşünüyordu. Bu çok avantajlı görünen yöntem, diğer yandan hayli tehlikeli riskler içeriyordu. Bir yandan devasa bir taraftar ve yandaş kazandırıyor, fakat diğer yandan da bilgi sızmasını tehlikeli ve ölümcül bir risk haline getiriyordu. Resmî süreçler içinde işleyen Ergenekon bağlantısı, bilgi akımını grup üyelerinin dışına çıkarıyor, bu da içeriden dışarıya bilgi akımını açık bırakıyordu. Eğer zaman iyi kullanılabilseydi belki de bu boşluk risk oluşturmayabilirdi, fakat zaman ilerledikçe risk de kendiliğinden arttı tabiî. Ders 6 İdeoloji yapay kitle desteği de sınırlıysa, zor Ulusalcılık ideolojisi, o kadar yapma ve eklektikti ki, yapıcılarının bir kısmı içinde bile politik gerginliklere neden olabilirdi. Ölümcül hatalardan biri de, toplumun önemli bir kesiminin kazanılması için inşa edilen bu ideolojinin, toplumun çok önemli bir kesimine yabancı olduğunun farkına varılamaması oldu ki, bu hatanın kaynağı bizzat ideolojinin gözlerini kör ettiği bu gruptu. İdeolojik körleşme, gerçeklerden kopuşu mümkün kıldı, hızlandırdı ve gerçeklerle ilgisini yitiren bir iç çekirdek grubunun politik taktikleri her defasında duvara tosladı; bu kaçınılmazdı. Ergenekon ulusalcılık gibi bir ideolojiyi ancak kendi toplumsal tabanına yedirebilirdi; bu tabanın ulusalcılığı içselleştirdiğine tanık olduk; bu Ergenekon’un ideolojik başarısı olarak kayda geçmelidir. Ülkemizin önümüzdeki yıllarda bu ideolojiyi içselleştiren toplumsal gruplarla hayli gergin günler geçireceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Saçtığı ideolojik zehirin panzehiri maalesef kolay bulunamayacaktır. Ergenekon ve onun yarattığı ulusalcılık ideolojisi bir süre sonra siyasal gündemden tamamen düşecek; fakat bu ideolojinin değişik unsurları toplumun belirli kesimlerinde yaşamaya ve yeniden üretilmeye devam edecektir. 28 Şubat’ın toplumun çok önemli ve geniş kesimlerinde yarattığı şok dalgası, hele 12 Mart ve 12 Eylül gibi muhafazakâr tabanda büyük ölçüde anlayışla karşılanmış ve hararetle desteklenmiş askerî yönetimlerin bir benzerinin daha aynı yöntemle destekleneceğine ilişkin görüş ve beklenti daha başında ölümcül bir hata yapmıştı. 27 Mayıs ya da 28 Şubat benzeri bir siyasal eylem türü geniş kitlelerce desteklenmiyor; toplumun kültürel kırılmasında çok daha küçük ve dar bir grubun pasif desteğini alabiliyordu. Sadece bu genellikle pasif, ancak kısa süreler için aktifleşebilen, fakat bir kez aktif katılım gösterip de sonuç alınamadığında kendiliğinden ve hızla dağılma eğilimine giren bu ruh haline dayanan bir siyasal aktivizm temelinde kitle desteğinin zayıf kalabileceği de düşünülmemiş olmalıdır. Bütün bu desteği sağlayacak ve güçlendirecek medya ayağı her zamankinden daha zayıftı; eski tecrübelerde olduğu gibi tamamının aynı anda yönlendirilmesi çok daha güçtü ki, başlı başına bu bile dezenformasyon ve kitle propagandasına yönelik süreci olumsuz etkileme riskine sahipti ki, öyle de oldu. Dezenformasyonlar, karşı bilgilendirme ve muhtemelen zamanındaki taktik karşı saldırılarla geçiştirildi. Her defasındaki geçiştirme, bu birbiri ardına gelmesi gereken ve birikim sağlaması arzulanan dezenformasyon kampanyalarının birbiri ardına sonuçsuz kapanmasına neden oldu. Bütün bu başarısız süreçler, vurucu noktanın gecikmesine, gecikme tereddütlere, tereddütler muhtemelen cesaretsizliklere ve nihayet bir başkanına havale etmelere vardı. Son vuruşu yapacak olan bir başkası, bir türlü bulunamadı, bulunduğunda bir başka son vuruşçuya ihale edildi. Bütün bu boş çabalar, her defasında moral bozukluğuna neden olmuş olmalıdır. Bir de uluslararası siyasal ve ekonomik konjonktürün köstek olması da bu tabloya eklenmelidir. Sonuçta, Ergenekon zaman içinde pörsüdü. Ders 7 Yargılamada grup dayanışmasına özen gösterilmemesi vahim olabilir Yargılamalar sırasında bütün grup üyelerine aynı ölçüde yakın ve eşit mesafede durulması gerekir(ken), bu nedense yapılmadı ya da yapılamadı. Tam aksine, yargılanan grup üyeleri arasında bir şekilde kamuoyunun da gözüne batabilecek şekilde kesin çizgilerle ayrım yapıldı. Bazıları yangında ilk kurtarılacaklar grubuna girerken, bazılarına kolayca sırt çevrildi. Bu, ileride görüleceği üzere, ölümcül bir başka hata oldu. Bu tür yargılamalarda grup üyelerinin iç dayanışmasıyla dışarıdakiler arasındaki ilişkinin göz nuru gibi korunması gerekirdi. Belki de kamuoyundan daha fazla destek alabilmek taktiğiyle bazılarının isimleri ön plana çıkartılır ve onlar üzerinden bütün yargılanan gruba destek sağlanması hedeflenmişken; zaman içinde bu şekilde bir sonuç almak mümkün olmayınca, yargılamalar da uzadıkça, aksine bazılarının kurtarılmaya çalışılmasına, diğerlerinin ise savunulmasından vazgeçilmesine yönelik bir döneme girildi. Elbette yargılananlar arasında yapılan açık ayrım(cılık), iç dayanışmayı zayıflatmakla kalmaz, grup üyelerinin çözülmesini de beraberinde getirir ki, bu da uzun süren yargılamalarda genellikle görülen bir sonuçtur. Ders 8 Vaatlerin yerine getirilememesi sorun yaratır Dahası; olağan koşullarda hiç kimsenin başının derde girmemesi gerekiyordu; grup üyeleri genellikle bu türden bir güvence karşılığında katkı vermeye hevesliydiler. Güçlü olan ve yakın bir zamanda yeni düzeni kuracak olan Ergenekon’un asıl desteği bu güvence ve gelecek vaadinden geliyordu. Ergenekon, vaatlerini yerine getirememekle ölümcül bir başka hata daha yaptı. Fakat bu hata, diğer hatalarının kaçınılmaz bir sonucuydu. Vaatlerle güç ilişkisi baş başa gidiyordu; doğru orantılıydı; taraftarlarının ve grup üyelerinin Ergenekon’a bağlılığının başında vaatlerin her zaman için geçerli kabul edilmesi gerçeği vardı; sonra birdenbire vaatlerin yerine getirilememesi yeni bir zayıflık olarak görüldü. Katkı sağlayacak üyelerin bugün için de, gelecekte de güvence içinde olacakları yönündeki vaatler; son vuruşun bir türlü gerçekleştirilememesi ve zaman yitimi sonucunda havada kaldı. Bir şekilde “düşman”ın eline geçenler, kısa sürede gerçekleştirilecek olan darbenin ardından çok daha mükemmel bir düzenin önemli bir elemanı olmayı beklerken, bu bekleme süreci tahmin edilenden ya da umulandan daha uzun olmaya başladıkça, grup üyelerinin davaya olan inançları zedelendi; hele sadece maddî yönü güçlü bir istikbal bekleyen üyelerin huzuru kaçtı. Böyle zamalarda disiplin ve dayanışmanın önemi büyürken, bu mekanizmalar bir türlü yeniden tanzim edilemedi. Alt birimler, kendilerine güvence sağlayacağını düşündükleri üst birimlerin de kendilerine benzer âkıbetini gördükçe, daha çok sarsıldılar. Güvence verenlerin güvence arayışına girdikleri bir dönem, ruh halini tamamen kararttı. Dahası, en üst birimlerin dahi güvence veremeyeceklerinin anlaşılması her bakımdan yıkım oldu; Ergenekon’un ölümcül hatası, vaatlerini olması gerektiği süre içinde ve zamanda gerçekleştirememesi oldu. Sadece taraftar kaybetmeye başlamakla kalmadı; daha vahimi iç dayanışmanın çözüldüğü ve gemisini kurtaranın kaptan olmaya çalıştığı bir döneme girildiğinde görüldü, ama bundan sonra bu sürecin sonuçları çok daha vahim ve ölümcül olarak görülmeye adaydır. Yargılamanın kendisi bile vaade aykırıydı. Oysa hiç kimse “düşman” tarafından zarar görmeyecekti. Korunacak ve kollanacaktı. Hatta yakın bir zamanda herkes terfi edecekti. Öyle olmadı; hiç olmazsa yargılamaların başında darbeden sonra her şeyin düzeleceğine ilişkin bir beklenti ve umut hala vardı. Geçmişteki “başarılı” örnekler, mesela 12 Mart ve 12 Eylül sonrasında daha önce başlamış olan yargılamaların neticesiz kaldığı, onlarca yıldan sonra artık bulunamayacak dosyalar halinde adliyelerin karanlık koridorlarında çuvallar içine yerleştirilmesi örnekleri bir türlü yinelenmedi. Grup üyelerinin yeniden özgürlüklerine kavuşmaları, tahliye kararları ya da daha kolay bir şekilde kaçırılmaları bir türlü yinelenemedi. İş ciddiye bindikçe, üst makamların altı hiç tanımıyormuş gibi davranmaları, adeta görevimiz tehlike dizisindeki gibi, örgütün deşifre olmuş olanları tanımazdan gelmesi, dahası bir şekilde gemisini kurtarmaya çabalamaya başlayan kaptan sayısının çoğalma eğilimi içine girmesi, dahası güvence verenlerin güvence verdikleri grup üyelerini tanımazdan gelme tavırlarına karşılık, bu tavrı bir ihanet olarak görenlerin haleti ruhiyesi, işte bütün bunlar, hep ölümcül hatalar olarak gündemde.
<< Önceki Haber Ergenekon neden başaramadı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER